23 Temmuz 2015 Perşembe

Yuppiii


Görsel buradan
Dün akşamdan beri öyle bir tatmin duygusu yaşıyorum ki anlatamam. Sınav sonuçları ve itiraz sonuçları açıklandı: 97,917 puanla birinciyim. Hatta İzmir birincisi ve şimdilik öğrendiğim 9 ilde de birinciyim. Hedeflediğimi başarmanın mutluluğunu yaşıyorum. Şimdi sıra mülakatta. Tarih belirlenmedi ama çalışmaya başladım. Eski adıyla torpil, yeni adıyla referans arayışlarına giren rakiplerim var. Yolları açık olsun demeyeceğim. Hak yiyenin boğazında kalır umarım. 

İş yerime geldiğimden beri insanların bakışlarından da anladığım şey şu: zaten bana gıcık oluyorlardı, daha da gıcığım şu anda. Rakiplerimden bir tanesi dışında hiçbiri tebrik etmedi bile. Mülakata kadar kuyusu en derin kazılacak insan rekorunu kıracağım kesin. Kendimi düşünüyorum da, ben olsam birinci olan rakibimi gider tebrik ederdim hiç gocunmadan. Rakiplerim neyse ne, onların diş bilemesini anlıyorum da, rakibim olmadığı halde fesatlık edenlere anlam veremiyorum. 

Her geçen gün insanlardan tiksinmekte ne kadar haklı gerekçelerim oluyor bir bilsen. İfadelerinde gizleyemedikleri sinsilik, yapmacık sırıtışlar, zoraki söylenen kelimeler... Diyorum bir dağ başına gitsem yerleşsem, özler miyim acaba insanları? 


12 Temmuz 2015 Pazar

Başlık ne tuhaf bir kelime :)

Bugüne kadar hiçbir yabancı diziyi izlemedim desem siz de şaşırır mısınız bilmiyorum ama yeni çalışma arkadaşıma söylediğimde uzaylı görmüş gibi baktı bana :) Onun da tavsiyesiyle bir diziye başladım: Big Bang Theory. Çok eğlenceliymiş. Sevdim. Yatıp kalkıp onu izliyorum bu aralar. 

Üzüm kızla baş başayız evde. Bol dizi, biraz kitap, bir film, biraz ev işi bitirdik hafta sonunu. Perşembe bayram için yolculuk var. Ablama yedek anahtarı verdik ama ona da kıyamıyorum, çünkü iyice korkuttu bizimki onu. 3 gün idare eder gelme istersen dedim ama bir kez uğrayacak sanırım. 

İş ortamımdaki büyük değişikliğe alışmaya çalışıyorum ama pek kolay olduğunu söyleyemem. Yeni arkadaşlar da eklendi, komple değişti ortam. Şirin mi şirin bir kız geldi, insanları kolay kolay sevmem bilirsin, ama kanım kaynadı bu kıza. İyi anlaşıyoruz şimdilik. 

Spor yapmak istiyorum ama çok üşeniyorum. Sabah erken kalktım bugün, yürüyüşe gitmeyi düşündüm bir an. Bir andı işte sadece, sonra üşendim ve vazgeçtim. Kahvaltı yapıp, tembel tembel dizi izlemek daha keyifli geldi. 

Sitenin bahçesinde uzun zamandır beslenen, mıncırılmaktan jöle kıvamı almış kedimiz doğurdu. 4 tane yavrumuz var. Komşu çocukları her akşam mama istemek için kapımızı çalıyorlar uzun zamandır.  Bize yansıtılan bir şikayet olmadı ama bu doğumdan sonra olacak gibime geliyor. "Site içerisinde sokak hayvanlarını beslemeyiniz" gibi bir uyarı yazısı bekliyorum en azından. Hadi hijyenik, titiz ve vicdanlı site sakinleri, beni utandırın lütfen :)

7 Temmuz 2015 Salı

"Bu Su" ve "Hayvanlar Üzerine"

"Ders çalışmam lazım" diye beynimi kemiren bir arka plan düşüncesi olmadan keyif yapabilmek ne kadar güzel bir şeymiş. Haftasonu yaşadığım kafa rahatlığını tarif edebilmem çok zor. Kitap da okumaya başladım, çok mutluyum :) Bayrama kadar kendime izin verdim, sonra yine çalışmaya başlayacağım :( Bu defa mülakat için. Öfff ya bitsin bu çile artık. 

Doğal olarak ortamda dolaşan dedikodunun haddi hesabı yok şu anda. İğrenç bir iş ortamı :( O müdür olur, o olamaz, onun torpili var, onun yüzde yüz olur, o düşük almış, o bilmem ne olmuş vs..vs.. Mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyorum kendimi bu dedikodulardan. Çok da zor olmuyor, zira asosyal bir insan olarak görüştüğüm yok kimseciklerle. İşte arada lafladığım birkaç kişiden arada sırada duyduklarım da midemi bulandırmaya yetiyor.

Neyse, unutalım bu çirkinlikleri. Sana çok güzel bir kitaptan bahsetmek için geldim. Kitap da diyemiyorum aslında buna. Her sayfada bir iki cümlenin yazılı olduğu 141 sayfalık minik bir kitapçık: Bu Su. Kitabın başında minicik bir hikaye var;

"İki genç balık beraberce suda yüzüyormuş. Karşıdan gelen yaşlıca bir balığa rastlamışlar; yaşlıca balık onlara bir baş selamı vererek şöyle demiş: "Günaydın çocuklar. Su nasıl?" Genç balıklar yüzmeye devam etmiş ama bir süre sonra biri diğerine dönüp sormuş: "Su da neyin nesi?"

Hayatın olağan akışında farkına varamadığımız, aslında hayati önem taşıyan ama sıradan sayıp kıymetini bilemediğimiz öyle çok şey var ki. Yazar bunun için kendimize sürekli şunu hatırlatmamız gerek diyor: Bu su, bu su...

İş dönüşü serviste 15 dakikada bitirdiğim bu minicik kitaba bayıldım ben. Yazarın 2005 yılında bir okulun mezuniyet töreninde yaptığı konuşmaymış aslında bu metin. 2008 yılında kendini asarak son vermiş yaşamına. Bu kadar kısa fakat etkileyici bir şey okumamıştım uzun zamandır. Bence siz de en kısa zamanda okumalısınız.

Diğer kitap Elias Canetti'nin "Hayvanlar Üzerine" isimli kitabı. Açıkçası beğenmedim diyebilirim ama yazarın hayvanlar adına yaşadığı hassasiyet konusunda kendimden çok şey buldum. Bu da alıntısı :
"Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, elimize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanların bize asla baş kaldırmayacak olması beni incitiyor.
İsyanın, bir mezbahada nasıl patlak verdiğini ve oradan nasıl bir şehrin tamamına yayıldığını; erkeklerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların nasıl acımasızca ölümüne çiğnendiğini; hayvanların nasıl sokakları ve taşıtları ele geçirdiğini, kapıları kırıp nasıl öfkeyle binaların en üst katlarına kadar koştuklarını, nasıl metro vagonlarının binlerce gözü dönmüş öküzlerin ayakları altında ezildiğini ve koyunların birden sivri dişlerle bizi  parçaladıklarını kafamda kuruyorum.
Boğa güreşçisi denen kahramanları ve kana susamış arenanın tamamını perişan halde kaçmaya zorlayacak tek bir boğa da içimin ferahlaması için yeterdi. Ama daha değersiz, uysal kurbanların, koyunların, ineklerin taarruzunu tercih ederim. Bunun asla olamayacağını, onların, tam da onların önünde asla titremeyeceğimizi kabullenmek istemiyorum."

5 Temmuz 2015 Pazar

Creation (2009)



Sınav stresinden arınmış ilk hafta sonumda en çok özlediğim şeylerden birini büyük keyifle yaptım: film izledim :) Cumartesi günü Paralel Evren isimli bir filmi izledim ama bu konuda yapılmış filmlere kıyasla çok sönük kalan bir filmdi, pek beğendiğimi söylemeyeceğim. Bugün de Creation'ı izledim. Charles Darwin'in "Türlerin Kökeni"ni yazarken yaşadığı süreci anlatan, evrim teorisinden çok Darwin'in aile yaşamına, kişisel çatışmalarına, psikolojisine ilişkin bir filmdi. 

Evrim teorisi kadar, bilineni temelinden sarsan bir teori daha var mıdır, bence bunun kadar sarsıcı olanı yoktur. Darwin, araştırmalarını bir yandan ilerletirken, diğer yandan ortaya çıkan sonuçlarla kendi teorisinden korkar hale gelmiş, çünkü bu teori tüm bilinenleri, tüm kabul edilmişleri yerle bir ediyordu. Filmde Thomas Huxley'in Darwin'e dediği gibi: Darwin, tanrıyı öldürmüştü bu teoriyle. Yıllarca süren çalışmalarını uzun süre saklı tutan Darwin, sonunda Türlerin Kökeni'ni yayınlama kararı alır. Ondan ölesiye nefret eden milyonlarca insan olmasına rağmen, kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek var ki, o da Darwin'in, gelmiş geçmiş en devrimci bilim adamı olduğudur. 

Kuzeni Emma'yla evli olan Darwin'in 10 yaşındaki kızı Annie'nin ölümüyle sarsıldığını, tüm yaşamı boyunca bunun etkisinde kaldığını, kendini suçlu hissettiğini görüyoruz. Belgesel tadında bir film olacağını umuyordum ama kesinlikle öyle değildi. Oyunculuklar, müzikler, kostümler mükemmeldi. (Ceren'e tavsiye: çok ön planda olmasa da Benedict'te oynuyor filmde.)

Benim en çok  takıldığım nokta filmin adı oldu. Ne amaçla Darwin ve evrim teorisiyle ilgili bir filme böylesine zıt bir isim verildi acaba? 

Sonuç: Çok beğendim, tavsiye de ederim, bu tür film tavsiyesi olan varsa da sevinirim.

3 Temmuz 2015 Cuma

İşler, güçler...


Sınava hazırlık sürecimde çok kötü bir şey oldu, beraber çalışmaktan büyük keyif aldığım, benim için çok değerli bir insan olan amirimin görev yeri değiştirildi. Onun da dediği gibi bu işte devamlılık esastır ama o kadar büyük bir boşluk bıraktı ki arkasında. Severek iş yapmamı sağlayan, güleryüzlü, adil, dürüst, çalışkan başkanım yok artık. O yüzden keyifsiz şu anda iş ortamı. Keyifsiz ve sıkıcı. Yapılan atama normal bir atama olsa canım bu denli yanmayacak ama teamüle aykırı bir şekilde cezalandırır gibi bir atama yapıldı. Bu denli çalışkan, dürüst ve adil bir insana yapılan bu yanlış çok can sıkıcı. 

Şimdi hem yeni amirim hem bizim açımızdan bir alışma süreci var. Aslında sonumuz da nasıl olur bilemiyorum pek, bir güven sorunu yaşıyor gibi görünüyor. Belki benim de yerim değişir, belirsizlik var. İçim sıkılıyor. 

Özel sektörde hiç çalışmadım, o yüzden buradan bir farkı var mıdır bilmiyorum. Çalıştığım kurumdaki dedikodudan, insanların sürekli birbirinin kuyusunu kazmasından, arkasından konuşmasından, bu ikiyüzlülük ve sinsilikten çok tiksiniyorum. Tahminimce devlet kurumlarına özel bir durum değildir bu. İnsanın olduğu her türlü ortamda yaşanan normal bir durum. Normal olan  her şey neden bana bu kadar zor geliyor?

2 Temmuz 2015 Perşembe

Hayata dönüş


Sanki yıllar süren bir uykudan kalkmış gibiyim. O kadar tuhaf hissediyorum ki sınavdan çıktığımdan beri kendimi. İki yıldır bu sınav için sakladığım  tüm yıllık iznimi kullanmak üzere Mayıs ayının 19'unda iş yerimden ayrıldım. Sınav tarihi olan 28 Haziran'a kadar kitap odamdaki masanın başından uyumak ve yemek yemek dışında hiç kalkmadım. Abartmıyorum bak, gerçekten böyle çalıştım, 1,5 ay gibi bir zamanım saksıdaki bir bitki gibi geçti. Son zamanlarda o kadar bunaldım ki, durduk yere ağlıyordum, kitap okurken ve soru çözerken midem bulanıyordu. Gerçekten çok bunaltıcı bir dönemi atlattım. Kendi kendimi sürekli telkin etsem de, geçici bir süre, sık dişini desem de psikolojim kaldırmıyordu artık. 

Sınav sürecinde en büyük desteğim kesinlikle yine eşimdi. Canım kocam benim, her şeye koşturdu, elinden gelenin fazlasını yaptı. Moral konusunda da beni motive eden, bunaldığımda da güç veren oydu. Ve bir de Üzüm var tabi :) Ben çalışırken sürekli masada kağıtlarımın üzerine oturuyordu, sonunda minderini masanın köşesine yerleştirdim. O da 1,5 ay boyunca benimle masadaydı. Dersten ara verip soluklanmak istediğimde onu izledim, rüya görürken verdiği tepkileri izledim, nefes alıp verişini izleyerek sakinleştim, göbişini mıncırdım, gıdısını kokladım rahatladım. İyi ki varlar. 

İşte demir attığım mekan.

Bu süreçte yüzlerce sayfa kanun maddesini onlarca kez okudum. Binlerce soru çözdüm. Mideme kramplar girdiği zamanlarda, sınava giren rakiplerimin adlarını sıraladığım listeye baktım uzun uzun, onların nasıl çalıştığını düşündüm, kendi kendimi gaza getirdim. Küçük Joe'nun tavsiyesine uydum sık sık, her gün sınav sonuçlarının açıklandığı günü hayal ettim, 100 aldığımı düşündüm. Hatta abarttım biraz, bir tek ben 100 almalıyım, birinci olmalıyım, diğerlerine fark atmalıyım şeklinde çeşitlendirdim hayalimi. 

Sınav için gittiğimizde Ankara'da kalınabilecek en kötü yerlerden birinde kaldık belki de. Nedenini ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Kısaca arkadaş kurbanı olduk diyelim. Yağmurlu Anıtkabir ziyaretimiz sınavdan 1 gün önceydi, stres tavan yapmıştı, hava kasvetliydi ve Anıtkabirin duygusal yoğunluğunda bol bol ağladım, içimi döktüm. Uykusuz gecenin sabahında da sınava girdim. Çok heyecanlandım, sınav kitapçığını kontrol etmemiz söylendiğinde ellerim titreye titreye sayfaları çevirdim. Sorular kolaydı ama konumuz dışında birkaç soru vardı.

Soru ve cevaplar iki gün önce açıklandı, 95 doğrum var. Sınav sorularına olan itiraz sürecinin tamamlanmasından sonra kesin sonuçlar 22 Temmuz'da açıklanacak, benim de yanlış yaptığım 2 sorunun kesin iptal olacağına dair inancım var, onları da ilave edersek 97 netle bu işi kapatırım. Şimdi önemli olan diğerlerinin ne yaptığı. Millet çok acayip, söylemiyorlar anacım kaç doğruları olduğunu, hayır yani saklasan ne olacak onu anlamadım, eninde sonunda belli olacak. Ama şu ana kadar aldığım duyumlar en iyi puanın benim olacağı yönünde. 

Ben istediğimi başardım, yapmam gerekeni yaptım, elimden gelenin fazlasını yaptım. Yani işin bana düşen kısmını başarıyla sonuçlandırdığıma inanıyorum. Şimdi iş mülakatta. Mülakatın ülkemizde ne amaçla ve ne şekilde yapıldığını bilmeyen yok sanırım. Emeklerim harcanırsa, hakkım olan şey elimden alınıp başkasına verilirse kahrolacağım orası kesin ama en azından şunu söyleyebiliyorum artık; ben bana düşeni yaptım. Ben bu işi hak ettim. Gerisi onların adaletine, vicdanına kalmış. 

Sanki buraya da yıllardır yazmıyor gibi zorlanıyorum şu an. Aslında daha anlatmak istediğim çok şey var, onlar da başka zamana kalsın. Görüşeceğiz artık, döndüm ben :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...